Perita Analitik

360 Derece “Yeşil Mutabakat”: Türk Firmalarının Hayatında Neler Değişecek?

“Yeşil Mutabakat”ı (Green Deal) her yönüyle ele almayı planladığımız serimizin bu ilk yazısında en sık sorulan ve en can alıcı soruya pratik bir yanıt vermek istedik: Yeşil Mutabakat ile Türk Firmalarının Hayatında Neler Değişecek?

Aralık 2019’da Avrupa Birliği derli toplu ve iddialı bir iklim değişikliği ile mücadele stratejisi açıkladı, akabinde 2020 içerisinde de bu stratejinin arkasında duran ve nasıl uygulanacağını ele alan regülasyonları hazırlamaya başladı. Bunlara ilerleyen yazılarımızda yer vereceğiz ancak özetle şunu söyleyelim: Yeşil Mutabakat “kağıt üzerinde havalı, romantik bir strateji” değil, son derece somut ve radikal bir şekilde hem Avrupa’nın hem de ucundan kulağından Avrupa’ya dokunan herkesin hayatını etkileyen yeni bir düzen demek. Anlamak ve hazır olmak gerek.

Yeşil mutabakat özet olarak bir “yeşil büyüme” stratejisi. Daha önceki stratejilerden farklı olarak kaynakların sürdürülebilirliğinin sağlanması ve aynı anda büyümeye devam edilebilmesi için çok yönlü ve somut aksiyonlar içeriyor. Nihai hedef: 2050’de sıfır net emisyonlu (karbon-nötr) bir Avrupa. Bunun kağıt üzerinde tutmasından öte kirli üretimin diğer ülkelere kaydırılması gibi “kaçak karbon” riskini de önlemek üzere ucu Avrupa’ya dokunan tedarik zincirlerinin de karbon-nötr olmasını zorunlu kılıyor. İşte Türk firmalarını ilgilendiren kritik nokta burası: kendisi veya müşterisi Avrupa’ya ihracat yapan Türk firmaları yeşil mutabakatın gereklerine uymak zorunda.

Karbon nötr büyümenin en önemli araçlarını, döngüsel ekonomi, dijital dönüşüm, insana yatırım ve inovasyona ve veriye dayalı “akıllı” büyüme olarak gören Yeşil Mutabakat, öncelikli politika alanlarını şöyle belirlemiş durumda:

  • Temiz enerji

  • Sürdürülebilir endüstri

  • Sürdürülebilir inşaat sektörü ile daha az kaynakla daha (ısınma, dayanıklılık, kullanışlılık, vb) verimli binalar yapma

  • “Tarladan çatala” sürdürülebilir gıda sektörü

  • Kirliliğin azaltılması

  • Sürdürülebilir ve akıllı mobilite

  • Biyoçeşitliliğin korunması

Politika alanlarının her biriyle ilgili somut hedefler ve yaklaşımlar getirmiş olan Yeşil Mutabakata Türk şirketlerinin en çok merak ettiği sorular üzerinden bakalım:

Benim ihracatım Avrupa’ya değil, yine de beni ilgilendirir mi? Evet, muhtemelen. Yeşil Mutabakat Avrupa’nın tek başına ve izole bir şekilde uygulayacağı bir program değil, daha ziyade küresel bir hareketin çatısı olarak görülüyor. Yeni yönetimi ile ABD’nin hem Paris Anlaşmasını imzalamaya karar vermesi hem de “2050’de karbon nötr ABD” vizyonu ile de bir arada düşündüğümüzde görünen o ki önümüzdeki dönemde Dünya’nın önemli alıcıları ancak “karbon nötr” tedarikçilerle çalışacak, buna uyum sağlamayan firmalar sektörden elenecek. Bir diğer ifadeyle global değer zincirleri karbon nötr hale gelecek ve bu değer zincirlerine entegre olmuş tüm firmaların da ya operasyonlarını buna uydurmaları gerekecek ya da oyundan düşecekler. Şu an ABD ve AB ile yoğun ticareti olan tüm ülkeler özellikle demir-çelik, tekstil, plastik, inşaat, çimento gibi emisyon-yoğun sektörlerini düzenlemek üzere tedbirler ve programlar tasarlamaya başlamış durumda.

2050’ye kadar daha çok var, bugünden bir şey yapmam gerekir mi? Erken kalkan yol alır. Tedarik zincirlerini bugünden yarına değiştirmek mümkün değil, şekillenmesi zaman alıyor. Bu doğrultuda ana hazırlık faaliyetlerinin önümüzdeki 5 yıllık süreçte gerçekleşeceğini öngörmek mümkün. Firmaların adım adım tedarik zincirlerini elden geçirmeleri, tedarikçilerinin ve kendi faaliyetlerinin çevresel etkilerini doğru metriklerle ölçmeleri ve iyileştirme inisiyatiflerini planlamaları gerekmekte. İyileştirme inisiyatifleri çoğunlukla dijital çözümleri, diğer köklü yatırımları ve çok paydaşlı kamu-özel işbirliği süreçlerinin ilerlemesini gerektirecek olup bunların planlanması ve devreye alınabilmesi belli bir zaman demek. Örnek verecek olursak; çimento sektöründe tüm dünyadaki karbon azaltma ve toplam verimliliği artırma eğilimlerinden birisi olan birlikte yakma yoluyla enerji üretimine geçiş için kurulması gereken MBT tesislerinin finansmanı, yönetişim yapısı, belediyelerle yapılacak evsel atık mutabakatları, yatırımların gerçekleşme ve devreye alınma süreleri oldukça kapsamlı aksiyonları içeriyor. Elbette burada rekabetin etkisini de dikkate almak gerekiyor: bir tedarikçi dönüşümünü tamamlayıp hazır olana dek daha hızlı bir şekilde süreci tamamlanmış bir tedarikçi diğerinin pazarını elinden alabilir. Dolayısıyla ne kadar erken harekete geçilirse o kadar iyi.

AB’ye ihracat yapıyorum, peki karbon nötr olamazsam ne olacak? Pazar kaybı ve paraya mal olabilir. Daha önce gündeme gelen karbon vergileri Yeşil Mutabakat ile yine ve daha sıkı bir şekilde gündemde. AB’nin taraf olduğu Dünya Ticaret Örgütü kuralları ve diğer uluslararası anlaşmalar ile uyumlu şekilde tasarlanacak karbon sınır yönetimi yaklaşımı ile AB bu yıldan geçerli olmak üzere “kaçak karbon”un önünü kesmek amaçlı olarak yüksek emisyonu olan veya enerji bağımlılığından ötürü emisyon potansiyeli yüksek olan kömür, alüminyum, demir-çelik, tekstil, hazır giyim, çimento, cam, seramik, gıda gibi sektörler için karbon vergileri tanımlayacağını açıkladı. Bu, ihracatçının göze alması gereken bir maliyet- elbette halen pazarını koruyorsa. Bir diğer ifadeyle, pazarlarını ve rekabetçi avantajlarını korumak isteyen bu sektörlerdeki ihracatçılarımızın olabildiğince erken tedbir almalarında fayda var.

Karbon nötr olmanın maliyeti ne olacak? AB, Yeşil Mutabakat Yatırım Planı (European Green Deal Investment Plan) ile önümüzdeki on yıllık dönemde harcanmak üzere 1 trilyon EURO tutarında bir fon planlamış durumda. İlaveten, Türkiye’nin de bir parçası olduğu Ufuk 2020 Programı önümüzdeki dönemde bütçesinin %35’ini iklim değişikliği ile ilgili çözümlere ayırdığını açıkladı. Avrupa Birliği finansman programlarında öncü rol oynayacak ancak Türkiye açısından da baktığımızda, hızlı bir şekilde hem firmalara etkili şekilde yol gösterici nitelikte, hem de finansman sağlayan aksiyonların yine AB kurumları ile iş birliği içinde tasarlanması gerektiğini görüyoruz. Özellikle AB’de KOBİ’leri desteklemek üzere organize edilmiş çeşitli programlar var ve Türkiye gibi üçüncü taraflarla işbirliği imkanları bulunuyor.

İş karbon ayak izinde bitiyor mu? Hayır. Yeşil Mutabakat’ı hem getirdiği düzenlemelerin kendisi hem de düzenlemelerin son tüketicide yol açtığı davranış değişikliği ile değerlendirmek gerek. Dolayısıyla hem pazarın şartları hem de pazarın kendisi değişiyor. Sadece karbon ayak izi değil, su ayak izi, kaynak kullanımı, yenilenebilir enerji kullanımı, atıkların minimize edilmesi, ürün yaşam döngüsü boyunca çevresel etkiler, paketleme, çalışanların hakları… tüm bunların iyi yönetiliyor ve belgelendirilebilir olması kritik hale geliyor. Dolayısıyla Yeşil Mutabakat’a uyum, kağıt üzerinde bir karbon azaltmanın ötesinde anlayış değişikliği ve bütünsel bakış gerektiriyor.

Ne yapmak gerek? Yeşil Mutabakat’a uyum aksiyonlarının KOBİler ölçeğinde bireyselden ziyade STK’lar ve kamu eliyle koordine edilen toplu çözümler ve programlarla ilerlemesinde fayda olacağını değerlendiriyoruz. Burada,

  • Karbon ayak izi ve etki ölçme / değerlendirme yaklaşımı kurgulama

  • Azaltma inisiyatifleri rehberi sunma

  • Ticari, hukuksal ve finansal durum değerlendirme ve fizibilite çalışmaları yürütme

  • Finansman programı tasarlama

  • Etki izleme

açılarından vereceği hizmetlerle ihracatçı birlikleri başta olmak üzere ilgili STKların (birlikler, dernekler vb) yönlendirici rol oynaması ile Türk firmalarının daha hızlı bir adaptasyon geliştireceğini öngörüyoruz.

Kaynak: EU Green Deal (https://ec.europa.eu/info/sites/info/files/european-green-deal-communication_en.pdf)